Agenten poseerden met verdachte

17
11

De Turkse politie is in opspraak geraakt omdat foto’s en een videopname zijn opgedoken, waarop enkele agenten poseerden met de verdachte van de moord op de Turks-Armeense journalist Dink en met de Turkse vlag.

Turkse media meldden vrijdag dat de beelden de indruk wekken dat de verdachte van de moord als een held werd behandeld.

De beelden zouden zijn gemaakt in een politiebureau in de noordelijke stad Samsun, waar de 17-jarige verdachte van de moord op Dink is gearresteerd. De politie heeft dit echter ontkend schrijft het Reformatorisch Dagblad.

17 REACTIES

  1. Devlet tarafindan bir katil zanlisinin kelepcelenip emniyet mudurlugune gonderilmesi icin vazifelendirilen kimselerin o katil zanlisi ile resim cektirmesi demek size gurur verdi.Cok aci sizin gururunuz bukadar ucuz mu ? Benide hem sizlerin davranisi hemde vazifesini su istimal edenlerin hareketi cok uzdu.

  2. OZVATANIM icin savasan,oldurenle gurur duyarim ben, kimse buna karisamaz.Benim gururumun ucuz oldugunu nereden biliyorsun sen ?Herkes kendine gore konussun,bunu tekrar sana iyade ediyorum.Gozunu ac ve bak,millet hepimiz ermeniyiz diye bagiriyor,vatan elden gidiyor.Tamam Allah dan baskasi can alamaz,ama nice insalar gaspdan veya baska bir sebebinden dolayi oluyor hergun.Onca mehmetciklerimiz oluyor,bu insanlar neredeydi.Neden HEPIMIZ ASKERIZ demediler.Bana gore herkes esittir.insan ister gazeteci olsun ister bir coban.ONEMLI OLAN VATAN ICIN NAMUS ICIN YASAMAKTIR.NE MUTLU TURKUM DIYENE…

  3. kysr38 “e., Malesef genclerimiz milli duygularindan faydalanilarak katiller olusturuluyor.Vatanini seven insani sever,barisi sever.Mademki buyuk onder Ataturkün dedigi gibi Ne mutlu Turkum diyene diyorsun Ataturkun YURTTA SULH CIHANDA SULH SOZLERINIDE AKLINDAN CIKARMA.

  4. Jullie turken vinden alles mooi, Ook nog in dit decia.

    Ik hoop dat er een dag komt dat jullie beetje vooruitgaan op alles en beseffen dat er een einde aan die nationalistische gevoelens van jullie moet komen. Want jullie politiek en denkbeelden van je mensen zijn van een 10 decinia’s terug.

    wanneer gaan jullie in godsnaam voor uit???

    Genocide tegen Armenen. Heel werld spreekt er van en jullie zijn de enige die het ontkennen. Niet zo gek want een dader ontkent altijd zijn daad!

    Uitmoorden en onderdrukken van een bepaalde volk binnen Turkije.

    Landen zomaar bezetten Cyprus. Net doen als of de 16 of 17de eeuw nog is.

    Doen als of jullie een democratische land hebben nou ik zal je zeggen, jullie hebben een karton-democratie oke!
    Als iemand over een feit heeft, wat julie niet goed uitkomt dan is het Boem! schandeeeeeeeee

    Mensen zomaar vermoorden en zogenaamd de moordennaar oppakken en een neppe stilletocht houden.

    Achteraf vinden jullie alles prachtig en mooi om te zien hoe een crimineel geprezen wordt voor zijn daad en ondertussen steunen de meeste mensen die killer ook nog! schande voor de gene die dat steunt!

    En die crimineel heeft ook nog een vlag die in het teken staat van Geen democratie, bezetting, Genocide, en een karton-democratie en een beestachtige dictatoriale regiem met een leger vol met zulke beesten als die moordennaar van die Turks-Armeense journalist schandeee!

    Ik hoop dat er een dag komt dat jullie toegeven van je fouten en les van gaat leren.

    Maar ik als turk kennende, sie ik die kans niet dus……………

    Vaarwel

  5. Yakistimi yani kufurle buraya yazmaya. O Bulent adini sectigine gore Turklere gizlice hayran biri galiba,hic ama hic bilgisi olmayan ,agzi kalabalik bom bos bir kisi.Cevap yazmaya degmez.tavsiyelerini kendine kullansin,kisiligini duzeltsin bulundugu toplum icin yararli olsun yeter.Hollandacayida iyi beceremiyor,zavalli.

  6. semra, bu gibi tiplere laf yetistiremezsin. Onlar sadece kin ve gurur a dayali milliyetcilik akimini taniyorlar. Icerik olarak baktiginda tamamen siyah-beyaz, biz ve oteki, olemk yada oldurmek, gibi ikilemlerle goruyorlar sahip olduklari kimligi sadece bu sekilde algilayabiliyorlar…Tarihi, siyaseti, insalik la ilgili herseyi sadece kendi secici, duz mantik ve damardan gurur edebiyatiyla algiladiklari icin, farkli dusunen herkezi ‘otekilestirip’ kendi inanclarini yuceltirler…oteki ‘hain, kafir, turk dusmani oluyor hemen…

    ataturku sadece kimliklerini pekistiren bir isim olarak goiruyorlar, onemini guncelllestiremezler. Nazim Hikmetin ‘vatan haini’ siirini anlayamazlar…

    bir sekilde yazik onlarada tabiiki. kin, nefret, ve gurur, sadece korkusu olan insanlarda olur. onlar korkuyorlar!

  7. Serdar, dediklerinde dogruluk payi buyuk.Ben bazen yazdiklarimin anlasilmayacagini dusundugum halde yaziyorum,annelik duygularimla .Bu korpecik cocuklara yazik olmasin istiyorum .Buralara hatta bu dunyaya gelmeleri kendi secimleri ile olmadi.Turkiyede olsaydilar daha baska ortamlarda belkide tahsil sanslari daha olumlu olucakti.Aclik sofulugu bozar diye bir ata sozu vardir,nekadar benzetici olur emin degilim ama,bu cocuklar azinlik toplumu olarak,basbaya eziliyorlar,caresizler,egitim sanslari o veya bu sebepten kisitli.Is bulma sanslarida ayni sekilde zor,kisilik pesindeler yol gosteren yok. Usuyunce insan biribirine sokulmak ister o zamanda bana gore bazen koselerde bekliyen yanlis kisilere siginiyorlar . SELAM.

  8. Ilk once sizlere kucak dolusu selamlar!!!

    ey buyuk turk gencleri, yav siz bilmediginiz aratirmadiginiz konulara girmeyin. Dediginiz ermeni soykirimi hic olmamistir!!! oldu diyenler vatan hayinidir!!! Peki hadi diyelimki oldu, ne olacak? tazminat davalari acilacak, zaten bati ulkeleri bunu istiyor, turkiyenin batmasini. turkmilletini hicbirzaman cekemediler vede cekemiyeceklerdir.

    Aklinizi yitirmissiniz!! her sey vatan icin. ne mutlu turkum diyene.

    Korkma! Sönmez bu þafaklarda yüzen al sancak;
    Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
    O benim milletimin yýldýzýdýr, parlayacak!
    O benimdir, o benim milletimindir ancak!

    Çatma kurban olayým, çehreni ey nazlý hilâl;
    Kahraman ýrkýma bir gül… Ne bu þiddet, bu celâl?
    Sana olmaz dökülen kanlarýmýz sonra helâl;
    Hakkýdýr Hakk’a tapan, milletimin istiklâl.

  9. Ey Türk gençliði!

    Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

    Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kýymetli hazinendir. Ýstlkbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahlarýn olacaktýr. Bir gün, Ýstiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düþersen, vazifeye atýlmak için, içinde bulunacaðýn vaziyetin imkân ve þerâitini düþünmeyeceksin! Bu imkân ve þerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. Ýstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düþmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiþ bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanýn, bütün kaleleri zaptedilmiþ, bütün tersanelerine girilmiþ, bütün ordularý daðýtýlmýþ ve memleketin her köþesi bilfiil iþgal edilmiþ olabilir. Bütün bu þerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hýyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri þahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düþmüþ olabilir.

    Ey Türk istikbalinin evlâdý!

    Ýþte, bu ahval ve þerâit içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktýr! Muhtaç olduðun kudret, damarlartndaki asil kanda, mevcuttur!

  10. Mustafa Kemal Atatürk,1881 yýlýnda Selânik’te doðdu. Babasý Ali Rýza Efendi, annesi Zübeyde Haným’dýr. Ali Rýza Efendi Selânik yerlilerindendi. Uzak dedeleri Vidin’den ayrýlarak Serez’de yerleþmiþler, oradan da Selânik’e gelmiþlerdi. A1i Rýza Efendi, hayatýnýn ilk devirlerinde gümrük memurluðu yapmýþ, daha sonralarý memuriyeti terkederek kereste ticareti ile meþgul olmuþtu. Atatürk’ün annesi Zübeyde Haným da Selânik yakýnlarýnda Langaza adý verilen kasabada yerleþmiþ eski bir Türk ailesine mensuptu. Bu aile, soy olarak Anadolu’dan Rumeli’ye geçmiþ yörüklerdendi ve ‘Varyemez oðullarý’ olarak tanýnýyorlardý. Bu ailenin Langaza’da büyük çiftlikleri vardý; tarým yanýnda hayvancýlýkla meþgul idiler.

    1871 yýlýnda Zübeyde Haným ile evlenen Ali Rýza Efendi’nin henüz elli yaþlarýnda iken 1888 yýlýnda ölmesi üzerine, yedi-sekiz yaþlarýnda yetim kalan küçük Mustafa’nýn büyütülmesi ve yetiþtirilmesi görevi, büyük Türk kadýný Zübeyde Haným’a düþtü.

    Küçük Mustafa, ilk öðrenimine bir süre annesinin arzusuna uyarak Hafýz Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinde devam etti; fakat çok geçmeden babasýnýn isteði ile Selânik’te çaðdaþ eðitim yapan Þemsi Efendi Mektebi’ne geçti ve ilkokulu burada bitirdi. Þemsi Efendi, yeni öðrencisinin yeteneklerini ve zekâsýný takdir ettiðinden, küçük Mustafa’nýn kendi okulunda bulunmasýndan son derece memnundu. Küçük Mustafa, bu okulda okurken babasý öldü. Bu sýralarda isimleri Makbule ve Naciye olmak üzere kendisinden küçük iki kýz kardeþi bulunuyordu. Babalarý öldüðü zaman küçük Mustafa yedi, Makbule bir yaþýný henüz doldurmuþtu; Naciye ise kýrk günlüktü. Bu en küçük kardeþleri genç kýz iken Selânik’te öldü.

    Ali Rýza Efendi’nin ölümü üzerine, Zübeyde Haným üç çocuðu ile bir süre Selânik yakýnlarýndaki Rapla çiftliðinde subaþýlýk yapan kardeþi Hüseyin Efendi’nin yanýna yerleþti. Çiftlik hayatý nederiyle küçük Mustafa’nýn öðrenimi ister istemez bir süre aksamýþtý. Fakat çok geçmeden Selânik’e dönerek halasýnýn yanýnda, býraktýðý yerden öðrenimine devam etti.

    Küçük Mustafa, Þemsi Efendi Ýlkokulu’ndan sonra bir süre Selânik Mülkiye Rüþtiyesi’ne devam etti ise de Kaymak Hafýz adlý Arapça öðretmeninin kendisine haksýz yere sopa ile vurmasý üzerine bu okuldan ayrýldý ve 1893 yýlýnda kendi kararý ile Askerî Rüþtiye’ye müracaat ederek öðrenimine burada devam etti. Yazlarý, dayýsý Hüseyin Efendi’nin yanýna gider, okul zamanýna kadar çiftlikte kalýrdý. Mustafa bu okulu gerçekten sevmiþti. Arkadaþlarý arasýnda zekâsý ve üstün yetenekleri ile kýsa zamanda kendisini gösterdi ve öðretmenlerinin sevgisini kazandý; öðretmenleri neredeyse kendisine bir arkadaþ muamelesi yapma gereðini hissetmiþlerdi.

    Bu okulda matematik öðretmenliði yapan Yüzbaþý Mustafa Efendi, genç öðrencisinin yetenekleri ve zekâsý karþýsýnda sýnýftaki diðer Mustafa’larla aralarýndaki farký belirtmek üzere öðrencisinin adýnýn sonuna “Kemal” ismini ilâve etti. Artýk genç öðrenci Mustafa Kemal olmuþtu.

    Mustafa Kemal, Selânik Askerî Rüþtiyesi’ni bitirdikten sonra 1896 yýlýnda Manastýr Askerî Ýdadisi’ne girdi. Burada Ömer Naci ile arkadaþlýk etti. Ýlerde ünlü bir hatip olarak tanýnacak olan bu kiþi, Mustafa Kemal’in hitabet ve edebiyat sevgisinde etkin rol oynadý. Yakýn arkadaþlanndan biri olacak olan Ali Fethi (Okyar) de bu okulda öðrenci idi. Genç Mustafa Kemal, askerî öðreniminin yanýsýra yabancý dil öðrenimini de ihmal etmiyor; yazlarý izinli olarak Selânik’e döndüðü zaman Fransýzca dersleri alýyordu.

    Genç Mustafa Kemal, Manastýr Askerî Ýdadisi’ni de baþarý ile bitirerek 13 Mart 1899 tarihinde Ýstanbul’da Harp Okulu’na girdi. 3 senelik baþarýlý bir Harbiye öðreniminden sonra 10 Þubat 1902’de bu okulu Teðmen rütbesiyle bitirdi ve öðrenimine Harp Akademisi’nde devam etti.1903 yýlýnda Ãœsteðmen olmuþtu.11 Ocak 1905 tarihinde de Kurmay Yüzbaþý rütbesiyle Harp Akademisi’nden mezun oldu. Harp Okulu’nda ve Harp Akademisi’nde de zekâsý, yetenekleri ve üstün kiþiliði ile kendisini arkadaþlarýna ve hocalarýna tanýtmýþ, onlarýn içten sevgi ve saygýsýný kazanmýþtý. Askerlik derslerine büyük ilgisi yanýnda matematiðe, edebiyata ve güzel söz söylemeye karþý da meraký ve eðilimi vardý. Harbiye’de ve Harp Akademisi’nde, memleket ve millet davalarý ile ilgilenmesi, düþüncelerini cesaretle ifadeden çekinmemesi sebebiyle aydýn ve inkýlâpçý bir subay olarak tanýnmýþtý. Devir istibdat idaresi idi ve bu davranýþlarý aleyhine olabilirdi; ancak çevresince gerçekten çok seviliþi, düþüncelerinde samimi oluþu, onun herhangi bir tertibe kurban gitmesini önlemiþti. Bununla beraber Harp Akademisi’nden mezuniyetini izleyen günlerde istibdat ve padiþahlýk rejimi aleyhindeki düþünceleri ve durumu, þüphe çekerek birkaç ay Ýstanbul’da tutuklu kaldý; sonra bir nevi sürgün olarak vazife ile 5 Þubat 1905 tarihinde Suriye bölgesine, Þam’a atandý.

    Þam’da 5. Ordu’nun emrinde kaldýðý üç yýl içinde Suriye’nin hemen her yerini görevle dolaþmýþ, memleket idaresindeki aksaklýklarý, ordunun eðitim ve öðretimindeki eksiklikleri daha da yakýndan görmüþtü. Mustafa Kemal, burada 1906 yýlý Ekim ayý içinde güvendiði bazý arkadaþlarýyla gizli olarak “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti”ni kurdu. Bu arkadaþlarýyla beraber Beyrut, Yafa ve Kudüs’te de kurduklarý cemiyeti geniþletti. Bir ara gizli olarak Mýsýr ve Yunanistan yoluyla Selânik’e geçerek burada da “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti”nin bir þubesini açtý ve tekrar Þam’a döndü. Þam’dan uzaklaþýþý hükûmetçe duyuldu ise de âmirleri kendisini koruduðundan bir ceza yoluna gidilmedi. Bir süre daha Þam’da kaldý. Bu sýralarda 20 Haziran 1907 tarihinde Kolaðasý (kýdemli yüzbaþý) oldu ve Þam’daki Ordunun Kurmay Baþkanlýðýnda bir göreve getirildi.

    Mustafa Kemal 13 Ekim 1907’de merkezi Manastýr’da bulunan 3. Ordu Karargâhýna atandý. Bu Karargâhýn Selânik’teki þubesinde çalýþmak üzere Selânik’e geldi. Bu sýralarda Selânik’teki “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti” üyelerini de içine almýþ olan Ýttihat ve Terakki Cemiyeti” faaliyet halinde idi. Mustafa Kemal de Selânik’e geliþini takiben bu cemiyete dahil olarak hizmet görmeye baþladý. Memleketin istibdat idaresinden kurtarýlmasý, yapýlacak yenilikler onun da baþ düþüncesiydi. Selânik’e geliþini takiben kýsa bir süre sonra 22 Haziran 1908 de Ãœsküp-Selânik arasýndaki demiryolu müfettiþliði de 3. Ordu Karargâhýndaki görevine ek olarak kendisine verildi.

    Bu esnada Rumeli’de büyük faaliyet gösteren “Ýttihat ve Terakki Cemiyeti” Abdülhamit’i,1876 Anayasasýný yeniden yürürlüðe koymaya ve kapatýlan Meclis-i Mebusan’ý tekrar toplantýya çaðýrmaya zorlamaktadýr. “Ittihat ve Terakki Cemiyeti nin bu giriþimleri adým adým II. Meþrutiyetin ilânýna uzandý.

    23 Temmuz 1908 tarihinde Ýkinci Meþrutiyet ilân edildiði zaman Mustafa Kemal, Kolaðasý rütbesiyle Selânik’te askerî görevini sürdürmekte, bir yandan da “Ýttihat ve Terakki Cemiyeti” içinde çalýþarak Ýstanbul’daki siyasi geliþmeleri yakýndan izlemektedir. O, II. Meþrutiyet gibi büyük bir inkýlâbý takiben yapýlanlarý kâfi görmüyor; bu fýrsattan yararlanýlarak memlekette daha büyük ve daha köklü deðiþikliklerin gerçekleþtirilmesi gereðine inanýyordu.Fakat kendisinin görüþleri “Ýttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenlerinin görüþ ve düþüncelerine uymadý. Buna raðmen fikirleriyle zamanýn söz sahibi kiþilerini uyarmaktan da çekinmiyordu.

    II. Meþrutiyet’in ilâný üzerinden henüz bir sene geçmemiþti ki Ýstanbul’da 13 Nisan 1909’da bu harekete karþý, gerici çevrelerce desteklenen büyük bir isyan geliþti. Mustafa Kemal, 31 Mart Vak’asý olarak bilinen bu isyaný bastýrmak üzere Rumeli de oluþturulan Hareket Ordusu’nun Kurmay Baþkanlýðýna getirildi ve bu ordu ile 19 Nisan 1909 tarihinde Ýstanbul’a geldi. Hareket Ordusu’nun gerek yolda gerekse Ýstanbul’daki sevk ve idaresinde Kurmay Baþkaný olarak önemli hizmetler gördü. Hareket Ordusu’nun Ýstânbul’a girdiði gün halka hitaben yayýmlanan beyannameyi kendisi yazmýþtý. Hareket Ordusu’nun duruma hakim oluþundan sonra Abdülhamit tahttan indirildi, yerine Sultan Reþat getirildi. Mustafa Kemal, bu gerici olayýn bastýrýlmasýndan sonra Ýstanbul’da çok kalmayarak 16 Mayýs 1909’da tekrar Selânik’e döndü. Bu sýralarda Selânik ve çevresinde yapýlan mânevralarda, tatbikatlarda düþünce ve görüþlerini cesaretle savunuyor; bu ise bazý üstlerinin dikkatini çekerken bazýlarýnýn da tahammülsüzlüðüne sebep oluyordu. Kendisi, bir yandan da askerî eðitim konularý üzerinde telif ve tercüme eserler hazýrlýyordu.

    O, II. Meþrutiyet’i takiben Ordu’nun “Ýttihat ve Terakki Cemiyeti” ile sýký alâkasýnýn ve siyasete karýþmasýnýn tehlikelerini sezinlemeye baþlamýþ, bu görüþlerini 22 Eylül 1909’da Selânik’te toplanan “Ýttihat ve Terakki Bûyük Kongresi”nde açýkça dile getirmiþti. Fâkat Cemiyetin önde gelenleri onun bu görüþlerini paylaþmadýlar. Mustafa Kemal de kendisini Cemiyetten uzak tutarak doðrudan doðruya askeri vazifesine verdi. “Ýttihat ve Terakki Cemiyeti” ile anlaþmazlýðý ve aralarýnýn açýlmasý böyle baþladý.

    Mustafa Kemal, Selânik’teki görevini baþarý ile yürütürken 1910 yýlý Eylül ayýnda Pikýrdi manevralarýný izleme amacýyla Fransa’ya gönderildi. Burada Fransýz Ordusunu ve komutanlarýný yakýndan tanýdý. Selânik’e dönüþünden kýsa süre sonra 1911 Mart’ýnda Arnavutluk’ta bir isyan çýktý. Bu isyaný bastýrmak üzere düzenlenen harekâtta Harbiye Nazýrý Mahmut Þevket Paþa’nýn yanýnda görev aldý.

    Mustafa Kemal, 15 Ocak 1911’de 3. Ordu Karargâhýndaki görevinden alýnarak evvelâ 5. Kolordu Karargâhýnda, daha sonra yine Selânik’te bulunan 38. Piyade Alayý’nda görevlendirildi. Bu atamadan amaç, kendisine kýta hizmeti gördürerek onu baþarýsýzlýða sürüklemek; bu suretle þevk ve hevesini bir ölçüde kýrmak idi. Ama O, bu görevde de büyük baþarýlar gösterdi; eskiden olduðu gibi yine kumandanlarýnýn, arkadaþlarýnýn sevgi ve saygýsýný kazandý. Selânik garnizonundaki subaylar gittikçe onun etrafýnda toplanýyorlardý. Bu durum 3. Ordu Müfettiþliðinin hoþuna gitmedi. Onu Selânik’teki vazifesinden ayýrarak 27 Eylül 1911 tarihinde Ýstanbul’da Genelkurmay Baþkanlýðýnda bir göreve tayin ettiler. Mustafa Kemal bu atama üzerine Ýstanbul’a gelerek bir süre Genelkurmay Baþkanlýðýnda çalýþtý.

    5 Ekim 1911’de Ýtalyanlar Trablusgarp’a hücum ederek istilâ hareketlerine baþlamýþlardý. Mustafa Kemal, bu bölgede görev almak üzere 15 Ekim 1911’de Ýstanbul’dan ayrýldý. Trablusgarp’a geliþini takiben bir süre Tobruk ve Derne Bölgelerinde gönüllü mahalli kuvvetlerin baþýnda bulundu.12 Mart 1912 de Derne Komutanlýðýna getirildi. Bu sýralarda 27 Kasim 1911 tarihinde binbaþýlýða terfi etti.

    1912 yýlý Ekiminde Balkan Harbi baþlamýþtý. Mustafa Kemal, 24 Ekim 1912’de Trablusgarp’tan hareket ederek Ýstanbul’a geldi. 21 Kasým 1912’de Gelibolu’da bulunan Bahr-i Sefîd (Akdeniz) Boðazý Kuvay-ý Mürettebesi Komutanlýðý Harekât Þubesi Müdürlüðüne atandý. Bu atama üzerine Gelibolu ya geldi. Olaylar süratle geliþmiþ, baba memleketi Selânik düþmüþ, Bulgar Ordusu ilerleyerek Çatalca’ya kadar gelmiþti. Bu elim vaziyet kendisini çok üzdü. Bu cephede bir süre sonra Bolayýr Kolordusu Kurmay Baþkanlýðýna getirildi. Bu görevde iken Dimetoka ve Edirne’nin düþmandan geri alýnýþýnda büyük hizmetleri gördü.

    Mustafa Kemal, Balkan Harbinden sonra, 27 Ekim 1913 tarihinde Sofya Ataþemiliterliðine atandý.11 Ocak 1914 tarihinden itibaren Belgrat ve Çetine Ataþemiliterliklerini yürütme görevi de kendisine verildi. Sofya Ataþemiliterliðine atandýðý günlerde yakýn arkadaþý Ali Fethi (Okyar) de Sofya Elçiliðine atanmýþtý. Mustafa Kemal Sofya Ataþemiliterliði esnasýnda 1 Mart 1914 tarihinde yarbaylýða terfi etti.1915 yýlý Ocak sonlarýna kadar Sofya’da kaldý.

    Bu sýralarda 1 Aðustos 1914’te Almanya’nýn Rusya’ya harp ilaný ile I. Dünya Savaþý baþlamýþtý. Mustafa Kema1 geliþen siyasi ve askeri olaylarý büyük bir dikkatle izlemekte; bir taraftan da görüþ ve düþüncelerini Harbiye Nezaretine bildirmekte idi. Ona göre katýlma zorunlu hale gelmedikçe Osmanlý Devleti bu büyük savaþýn dýþýnda kalmalýydý. Ancak olaylarýn süratle geliþmesi 29 Ekim 1914’te Osmanlý Devletini de ister istemez Ýttifak Devletleri yanýnda harbe girmek mecburiyetinde býraktý. Mustafa Kema1 bu geliþmeler üzerine Baþkumandanlýktan kendisine faal bir hizmet istedi ise de uzun süre bu isteði yerine getirilmedi. Nihayet ýsrarý üzerine, kendisini 20 Ocak 1915 tarihinde, Tekirdað’da teþkil edilecek 19. Tümen Komutanlýðýna tayin ettiler. Mustafa Kemal, bu tayin üzerine Sofya’dan ayrýlarak Ýstanbul’a döndü; derhal yeni görev yerine hareket ederek Tümenini kurdu. Bu Tümen kýsa süre sonra görülen lüzum üzerine 25 Þubat 1915’te Tekirdað’dan Maydos (Eceabat)’a nakledildi. Mustafa Kemal burada,19. Tümene ilâveten 9. Tümenin 2 Piyade Alayý ve bazý topçu birlikleri de emrine verilerek Maydos Mýntýkasý Kumandaný olarak görev yaptý.

    Gelibolu Yarýmadasýnda önemli olaylar oluyordu. Ýngiliz donanmasý 18 Mart 1915 günü Çanakkale Boðazýný geçmeye teþebbüs etti ise de kýyý topçusunun baþarýlý savunmasý karþýsýnda, muvaffak olamayarak aðýr zayiat verdi. Donanmasý ile Boðazý geçemeyen düþman, bu defa Gelibolu Yarýmadasýný çýkarma ile zorlamaya karar verdi. Olaylar bu þekilde geliþirken, Genelkurmay Baþkanlýðý da 23 Mart 1915 tarihinde Gelibolu’da 5. Ordu kurulmasýna karar vermiþ, Komutanlýðýna da Alman Generali Liman von Sanders’i atamýþtý.

    Liman von Sanders, muhtemel düþman taarruzuna karþý kuvvetlerini üç gruba ayýrarak planýný yapmýþ; Mustafa Kemal’in baþýnda bulunduðu kuvvetleri ordu ihtiyatýna almýþtý. Mustafa Kemal bu plan gereðince 18 Nisan 1915 günü Tümeniyle Bigalý’ya geçti.

    Düþman birlikleri 25 Nisan 1915 günü Seddülbahir ve Arýburnu bölgesinden ilk çýkarma hareketine baþladý. Ancak çýkarma hareketi ilk gün karþýsýnda Mustafa Kemal’i buldu. Mustafa Kemal, çýkarmanýn baþladýðýný görür görmez, kuvvetlerini süratle Bigalý’dan Conkbayýrý’na sevketmiþti. Arýburnu’ndan Conkbayýrý’na ilerleyen Ýngiliz kuvvetleri, o gün, Mustafa Kemal’in komuta ettiði 19. Tümen kuvvetlerinin taarruzu ile geri çekilmeye mecbur edildi.

    Conkbayýrý taarruzunda Türk askeri görülmemiþ bir inanç ve cesaretle savaþýyor, tarihin en büyük kahramanlýk sahneleri sergileniyordu. Dâhi komutan, kumandanlara verdiði emre þu cümleleri de ilâve etmiþti: “Ben, size taarruz emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfýnda yerimize baþka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir!”

    25 Nisan 1915 günü baþlayan çýkarma, kuvvetlerimiz tarafýndan kýyýya kadar itilmesine raðmen düþman, 26 ve 27 Nisan 1915 günleri de çýkarma harekâtýna devam etti. Ýlerlemek isteyen Ýngilizlerle yer yer þiddetli çarpýþmalar oldu; ancak her taarruz Türk askerinin kahramanca savunmasý karþýsýnda baþarýsýz kaldý. Mustafa Kemal, Çanakkale Cephesindeki bu üstün baþarýlarý üzerine 1 Haziran 1915’de Albaylýða terfi etti.

    Düþman, Çanakkale’de baþarý saðlayamamasýna, ilerleme gösterememesine raðmen, yeni bir çýkarma yapmada kararlýydý. Düþünülen çýkarmanýn gerçekleþebilmesi için, her þeyden önce ilk direnç hatlarýný oluþturan Arýburnu ve Seddülbahir’deki Türk kuvvetlerinin yerlerinden sökülmesi gerekiyordu. Ýngilizler bu amaçla 6 ve 7 Aðustos 1915 günleri, takviyeli kuvvetlerle yeni bir taarruz daha denediler; düþman kuvvetleriyle, kuvvetlerimiz arasýnda þiddetli muharebeler oldu. Ancak, Mustafa Kemal’in aldýðý önlemler sayesinde düþmanýn bu taarruzu da geliþme imkâný bulamadý. Arýburnu ve Seddülbahir’deki taarruz devam ederken Ýngilizler 6 Aðustos 1919 akþamý Çanakkale’nin güney kýyýlarýna da asker çýkararak ilerlemeye baþladý. Bu suretle Anafartalar Bölgesi de ansýzýn kritikleþti. Geliþen bu buhranlý durum üzerine Liman von Sanders’in emri ile komuta deðiþikliði yapýlarak, “Anafartalar Grubu Komutanlýðý’na 8 Aðustos 1915 tarihinde Albay Mustafa Kemal getirildi. 9 Aðustos 1915 günü komutayý ele alan Mustata Kemal beklemeksizin ayný gün yaptýðý taarruz ile ilerleyen Ýngiliz kuvvetlerini tekrar çýkarma yaptýklarý kýyýlara itti. Ayný günün akþamý Conkbayýrý bölgesine geçerek buradaki kuvvetleri de 10 Aðustos 1915 sabahý taarruza geçirdi. Böylece düþmanýn ilerlemesine imkân verilmemiþ; aksine tutunduðu mevzilerden tamamen çýkarýlarak Anafartalar bölgesine tam anlamýyla hâkim olunmuþtu.

    Mustata Kemal, 25 Nisan 1915 taarruzunda olduðu gibi 9 ve 10 Aðustos taarruzlarýnda da bizzat ateþ hattýnda bulunmuþ, ateþ hattýndan emirler vermiþ, bu davranýþý yanýndaki subay ve erler için ifadesi imkânsýz cesaret kaynaðý olmuþtu. Conkbayýrý’nda kalbini hedef alan bir kurþun, cebindeki saate çarpýp geri döndüðünden mutlak bir ölümden kurtuldu. Bu muharebeler esnasýnda gösterdiði kahramanlýk, azim ve yüksek kumanda kudreti, kendisine memleket içinde ve dýþýnda büyük ün saðladý. Artýk o, “Anafartalar Kahramaný” olarak anýlýyordu. Aylarca süren çýkarma ve savaþlar sonucu ilerleme kaydedemeyen Ýngilizler; nihayet 1915 yýlý Aralýk sonunda müttefikleriyle beraber Çanakkale’den çekildiler. Düþmanlarýn Çanakkale Boðazý’ný geçememesi, Ýstanbul’un iþgalini önlemiþ; Ýngilizlerin, Marmara ve Karadeniz üzerinden müttefikleri Rusya ile baðlantý kurma hayallerini söndürmüþtü. Bütün bu olaylar, bir anlamda, I. Dünya Savaþýnýn akýþýný da etkiliyor, dünya tarihinin yönünü deðiþtiriyordu. Bu savaþlarda Ýngilizler insan, araç ve gereç yönünden Türklerden þüphesiz ki çok fazla idi; ancak onlarýn unuttuklarý nokta, Türk askerinin tarihsel kahramanlýðý ve bu kahramanlýðý yönlendiren Mustafa Kemal faktörü idi.

    Mustafa Kemal, Çanakkale Muharebelerinin eski þiddetini kaybettiði 1915 yýlýnýn son aylarýnda, son bir taarruzla düþmaný tutunduðu kýyýlardan da sökerek onu tam maðlûp duruma düþürmek görüþünde idi. Ancak bu teklifi, Ordu Komutaný Liman von Sanders tarafýndan, düþmanýn da kýyýdan yapacaðý topçu ateþinin aðýr zayiat verdirebileceði endiþesiyle benimsenmedi. Artýk bu cephede yapacak bir þey kalmamýþtý. Mustafa Kemal,10 Aralýk 1915’te “Anafartalar Grubu Komutanlýðý”ný, Fevzi (Çakmak) Paþa’ya býrakarak izinli olarak Çanakkale den ayrýldý; Ýstanbul a döndü.

    Mustafa Kemal, 27 Ocak 1916’da karargâhý Edirne’de bulunan Onaltýncý Kolordu Komutanlýðýna atandý. Kýsa süre sonra bu Kolordu’nun ayný isimle Diyarbakýr’da kurulmasý kararý üzerine yine Kolordu Komutaný olarak 11 Mart 1916’da Diyarbakýr-Bitlis-Muþ Cephesine tayin edildi. Mustafa Kemal, 26 Mart 1916’da Diyarbakýr’a gelerek komutayý ele aldý.1 Nisan 1916 da Generalliðe yükseltildi. Diyarbakýr’a geliþini takiben kýsa bir hazýrlýktan sonra 3 Aðustos 1916 sabahý emrindeki kuvvetleri Bitlis ve Muþ yönünde taarruza geçirdi; Ruslarla iki tümenimiz arasýnda taarruz ve karþý taarruz þeklinde þiddetli çarpýþmalar oldu. Nihayet 8 Aðustos 1916 sabahý Muþ, ayný günün akþamý Bitlis kuvvetle rimiz tarafýndan düþman iþgalinden kurtarýldý. Muþ; ne yazýk ki 25 Aðustos 1916’da tekrar Ruslarýn eline düþmüþtü. Mustafa Kemal Paþa, 2. Ordu Komutanlýðý sýrasýnda, 14 Mayýs 1917’de Muþ’u ikinci defa Rus iþgalinden kurtardý.

    Mustafa Kemal Paþa, Aralýk l9l6’da Ahmet Ýzzet Paþa’nýn izinli olarak bir süre Ýstanbul’a gitmesi üzerine vekâleten 2. Ordu Kumandanlýðýna tayin edildi. Karargâhý Diyarbakýr’da olan bu ordunun Kurmay Baþkaný Albay Ýsmet (Ýnönü) Bey’di. Büyük Kumandanýn, Ýnönü ile yakýndan tanýþmasý, emir-komuta zinciri içinde çalýþmasý bu tarihlere rastladý.

    Mustafa Kemal Paþa,14 Þubat 1917’de Hicaz Kuvve-i Seferiyesi Komutanlýðýna atanmasý üzerine Þam’a giderek Sina Cephesini teftiþ etti ise de 5 Mart 1917 tarihinde Diyarbakýr’da 2. Ordu’ya vekâleten komutan atandý. Tekrar Diyarbakýr’a dönen Mustafa Kemal Paþa,16 Mart 1917’de asaleten 2. Ordu Komutanlýðýna getirildi. Fakat bu görevde de çok kalmayarak 5 Temmuz 1917 tarihinde Yýldýrým Ordularý Grubu Komutanlýðýna baðlý olarak Halep’te kurulmasý kararlaþtýrýlan 7. Ordu’nun baþýna getirildi. Bu cephenin umumî idaresi Falkenhein adlý bir Alman generaline verilmiþti. Mustafa Kemal Paþa,15 Aðustos 1917 günü Halep’e gelerek göreve baþladý. Fakat bir süre sonra General Falkenhein ile aralannda askeri görüþler ve uygulanacak harekat bakýmýndan anlaþmazlýk çýktý; bu anlaþmazlýk sonucu Mustafa Kemal Paþa,1917 Ekim baþlarýnda istifa mecburiyetinde kaldý. Kendisine tekrar Diyarbakýr’daki eski görevi teklif edildi ise de kabul etmeyerek Ýstanbul’a geldi. 7 Kasým 1917’de Genel Karargâh’ta görevlendirildi. Ancak kýsa süre sonra Veliaht Vahdettin Efendi’nin maiyetinde Alman Umumî Karargâhýný ve Alman Cephelerini ziyaret etmek üzere Almanya seyahatine iþtirak etti.15 Aralýk 1917 – 4 Ocak 1918 arasýný kapsayan bu seyahat esnasýnda Mustafa Kemal, Alman askeri çevrelerinde incelemeler yaparak, Alman Ýmparatoru II. Wilhelm ve devrin tanýnmýþ komutanlarýyla görüþtü. Onlara -hoþlanmasalar da- I. Dünya Harbinin muhtemel sonuçlan hakkýndaki görüþlerini açýkça ve belirgin þekilde anlatýyordu.

    Mustafa Kemal Paþa, 20 gün süren Almanya seyahatinden Ýstanbul’a döndükten bir süre sonra böbrek rahatsýzlýðý nedeniyle Viyana ve Karlsbad’a giderek tedavi gördü. 13 Mayýs 1918 – 4 Aðustos 1918 arasýný kapsayan bu seyahat dönüþü General Falkenhein’in yerine Yýldýrým Ordular Grubu Komutanlýðýna getirilmiþ olan General Liman von Sanders’in emrindeki 7. Ordu’ya Aðustos 1918’de tekrar komutan oldu ve 15 Aðustos 1918 günü Halep’e geldi. Mustafa Kemal, bu cephede Ýngilizlere karþý baþarýlý müdafaa savaþlarý yaptý. Takviyeli Ýngiliz kuvvetleri karþýsýnda, O’nun maharet ve dirayeti sayesinde, bu bölgedeki Türk Ordusu daðýlmaktan kurtarýlmiþ; büyük bir düzen içinde Halep’e kadar çekilme baþarýsýný göstermiþti. Fakat I. Dünya Savaþý Almanya ve müttefikleri aleyhine geliþiyordu. 29 Eylül 1918 tarihinde Bulgaristan savaþtan çekilmiþ, 4 Ekim 1918 tarihinde de Almanya mütareke istemiþti. Ýstanbul’da Talat Paþa Kabinesi istifa etmiþ, yeni Kabineyi Ahmet Ýzzet Paþa kurmuþtu. Bu geliþmeler karþýsýnda Mustafa Kemal Paþa yetkili makamlara, askerî ve siyasî önerilerine devam etti ise de yine kabul ettiremedi. Nihayet 30 Ekim 1918 tarihinde de Osmanlý Devleti, itilâf devletleri ile Mondros Mütarekesi’ni imzalayarak l. Dünya Savaþýndan çekildi.

    Mustafa Kemal Paþa, Mondros Mütarekesi’nin imza edildiði günün ertesi, 31 Ekim 1918 tarihinde Yýldýrým Ordular Grubu Komutanlýðýna getirildi ise de artýk yapacak birþey kalmamýþtý. 7 Kasým 1918 tarihinde bu Grup Kumandanlýðý’nýn da Padiþah iradesiyle kaldýrýlmasý üzerine Adana’dan hareketle 13 Kasým 1918 günü Ýstanbul’a geldi. Artýk Türkiye, mütareke þartlarýný yaþýyordu ve kendisi de Harbiye Nezareti emrine verilmiþ bir Ordu Kumandaný idi.

    Memleket ve milletin içinde bulunduðu þartlar aðýr idi. Büyük bir savaþ sonunda, maðlup bir devlet olarak 30 Ekim 1918’de “Mondros Mütarekesi” adý verilen þartlarý aðýr bir anlaþma imzalanmýþ, bu anlaþma þartlarýna dayanýlarak memleketin birçok bölgesi galip devletlerce iþgal edilmiþ, ordumuz daðýtýlmýþ, bütün silâh ve cephane galip devletlerin emrine verilmiþti. Osmanlý memleketleri tamamen parçalandýðý gibi, Türk’ün ana yurdu, Anadolu da galip devletler arasýnda taksime uðruyordu. Ýtalyanlar Antalya’ya çýkmýþtý. Ýskenderun, Adana, Mersin, Antep, Maraþ, Urfa iþgal altýnda idi. Kars’ta Ýngilizler idareyi ele almýþtý. Trakya iþgal altýnda idi. Düþman donanmasý Ýstanbul sularýnda demirlemiþti. Çanakkale ve Ýstanbul Boðazlarý tutulmuþtu. Ýstanbul ve Ýstanbul Hükûmeti Ýtilâf Devletlerinin baský ve kontrolü altýnda idi. Padiþah ve hükümet, düþmanlara âlet olmuþ, âciz ve þaþkýn bir vaziyette sadece kendileri için emniyet ve kurtuluþ yolu aramakta idiler. Anadolu’nun her þehrinde ecnebi subaylar dolaþýyor, Ýtilâf Devletleri temsilcisi sýfatýyla direktifler veriyorlardý. Yunanlýlar da Ýzmir’i iþgal hazýrlýklarýyla meþguldu; bu yolda büyük çaba harcýyorlar, Ýtilâf Devletlerini iknaya çalýþýyorlardý. Nihayet 15 Mayýs 1919’da bu gayelerine eriþtiler.

    Olaylarýn bu þekilde geliþeceðini Mustafa Kemal, önceden sezinlemiþti. Nitekim Mondros Mütarekesi’nden 5 gün sonra, 5 Kasým 1918’den itibaren Harbiye Nezaretinden Mondros Mütarekesi gereðince ordulara terhis emirleri gelmeðe baþladý. Atatürk, ayný gün Adana’dan Sadrazam Ahmet Ýzzet Paþa’ya ilk ikaz telgrafýný çekti: “Ciddî olarak arzederim ki gereken tedbirleri almadýkça orduyu terhis etmeyiniz! Þayet ordularý terhis edecek ve Ýngilizlerin her dediðine boyun eðecek olursak düþman ihtiraslarýnýn önüne geçmeðe imkân kalmayacaktýr. Bu, Atatürk’te, her þey bitti zannedilen bir zamanda da kurtuluþ ümidinin sönmediðini, pek çoklarýnýn düþtüðü yeis ve ümitsizliðe asla kendisini kaptýrmadýðýný gösterir.

    Fakat, acýdýr ki Mustafa Kemal Paþa tarafýndan yapýlan bütün bu haklý itirazlar etkisiz kalýr ve· ordunun terhisine sür’atle devam edilir. Çünkü genel kanaat, Ýtilâf Devletleri ile herhangi bir mücadeleye giremeyeceðimiz, böyle bir mücadelenin aleyhimize sonuçlanacaðý idi. O halde Ýtilâf Devletlerini gücendirmeyecek, Mondros Mütarekesi þartlarýný yerine getirecektik. Ýstanbul Hükümetinin görüþü ve davranýþý bu idi.

    Padiþah ve hükümetini saran bu umutsuzluða raðmen, milletimiz, haksýz iþgal ve istilâlara karþý nefsini müdafaa yolunda her çabayý gösteriyor; memleketin çeþitli yörelerinde düþmanla mahalli kuvvetler arasýnda çarpýþmalar oluyordu. Diðer taraftan mütecaviz dügmana karþý koymak ve kurtuluþ çareleri aramak üzere Anadolu’da yer yer milli teþkilâtlar oluþturuluyordu. Ancak bütün bu kuruluþlar, ayrý ayn çalýþmalarý sebebiyle istenilen ölçüde etkili olamýyorlar, bütün memleketi kapsayan bir hareket ve birlik gösteremiyorlardý.

    Mütareke Türkiye’si, aklýn alamayacaðý derecede karýþýk bir Türkiye’dir. Bölgesel direnme hareketlerine öncülük eden Müdafaa-i Hukuk, Muhafaza-i Hukuk, Redd-i Ýlhak gibi cemiyetlerin yaný sýra özellikle Ýstanbul’da güya kurtuluþ çareleri arayan yüzlerce cemiyet kurulmuþtu. Ýngiliz Muhipleri Cemiyeti, Wilson Prensipleri Cemiyeti, Türk-Fransýz Muhipleri Cemiyeti, Cemiyet-i Akvam, Müzaheret Cemiyeti bunlann baþlýcalarýdýr. Kurtuluþ çareleri deðiþikti. Bir kýsmý Ýngilizlerin, bir kýsmý Fransýzlarýn himayesini istiyordu, bir kýsmý Amerikan mandasýný öneriyordu. Bir kýsým kimseler de Mondros Mütarekesi gereðince padiþah ve halife için hükümranlýk hakký tanýnan küçük bir bölgede Osmanlý Devleti’ni sembolik olarak devam ettirme düþüncesinde idiler. Memleketin içinde bulunduðu karýþýklýktan istifade çareleri arayan bazý cemiyetler de vatan topraklarý üzerinde millî birliði parçalayýcý faaliyetlere giriþmiþlerdi.

    Bu durum karþýsýnda ciddi ve gerçek karar ne olabilirdi.Tarih kültürü çok geniþ olan ve tarihten sonuç çýkarmasýný çok iyi bilen Atatürk, gerçek kararý sezmekte gecikmedi. Bu vaziyet karþýsýnda bir tek karar vardý. O da milli egemenliðe dayanan, kayýtsýz þartsýz baðýmsýz yeni bir Türk Devleti kurmak idi. Atatürk’e göre önemli olan “Türk milleti’nin haysiyetli ve þerefli bir millet olarak yaþamasýydý. Ne kadar zengin ve refah içinde olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medeni insanlýk karþýsýnda uþak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyýk görülemezdi. Yabancý bir milletin himaye ve efendiliðini kabul etmek, insanlýk vasýflarýndan yoksunluðu, acizlik ve miskinliði itiraftan baþka birþey deðildi. Halbuki Türk’ün haysiyet ve gururu çok yüksek ve büyüktü. Böyle bir millet esir yaþamaktansa mahvolsun daha iyiydi. Öyleyse Milli Mücadele’nin parolasý “Ya istiklâl ya ölüm!” olacaktý.

    Artýk Anadolu’ya geçerek Millî Mücadele bayraðýný açmak gerekiyordu. Ýþte bu sýralarda, Mustafa Kemal Paþa’yý Ýstanbul’dan uzaklaþtýrmak amacýyla, kendisine Dokuzuncu Ordu Müfettiþliði teklif edildi. Mustafa Kemal Paþa, kendisine geniþ salâhiyetler tanýyan bu vazifeyi kabul etti.

    16 Mayýs 1919 günü Bandýrma vapuru ile Ýstanbul’dan hareket eden Mustafa Kemal Paþa,19 Mayýs 1919 sabahý Samsun’da Anadolu topraklarýna ayak bastý. Kendisinin Anadolu’ya gönderiliþ gerekçesi, “Samsun ve çevresindeki asayiþsizliði yerinde görüp incelemek ve tedbir almaktan ibaretti. Hükûmete verilen Ýngiliz raporlarýnda, bu bölgede Türklerin, Rumlara karþý gerilla hareketine giriþtikleri ve bölgenin asayiþini bozduklarý bildirilmekte ise de durum tam tersine idi. Bu bölgede, Pontus Rum Devleti kurma amacýna yönelik geniþ bir Rum faaliyeti vardý. Baský gören Rumlar deðil, Türklerdi. Rum Patrikhanesinden idare edilen Mavri Mira Cemiyeti bu bölgede kurduðu çeteler vasýtasýyla Türk köylerini basýyor, katliamlar yapýyor, yerli halký yýldýrmak istiyordu. Bu giriþimlere karþý vatansever Türkler de mukabil çeteler oluþturmuþlar; bölge Rumlarý ile mücadeleye baþlamýþlardý. Bütün bu gerçeklere raðmen Mustafa Kema1 Paþa’ya verilen talimat gereðince bölge Türklerinin direnmeleri önlenecekti. Mustafa Kemal Paþa, görevi kabul için Ordu Müfettiþliði sýfatý ve geniþ salâhiyetler istedi. Ýstanbul Hükûmeti bu istekleri de kabul etti.

    Saray ve Ýstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal Paþa’nýn bu görevi yapacaðýný zannetmiþti. Oysaki Mustafa Kemal’in düþünceleri tamamen baþka idi. Ama bu görev, kuþkularý çekmeksizin Anadolu ya geçmek için deðerlendirilmesi gereken bir fýrsattý. Kendisine verilen yetkileri de, geri alýnýncaya kadar milletin menfaatleri adýna kullanmak vicdanî bir davranýþ idi. Esasen olaylarýn akýþý da kýsa zamanda bunu ispatlayacaktý. Mustafa Kemal Paþa Ýstanbul’dan ayrýlmadan önce baþta sadrazam olmak üzere kabine azalarýnýn hemen hepsi ile ve en sonunda Padiþahla görüþmüþtü. Fakat bu kiþilerin hiçbirinde memleketi içinde bulunduðu badireden kurtaracak bir enerji, bir ümit ýþýðý görmemiþ, görememiþti. Ýstanbul Hükümetinin ve Padiþahýn davranýþlarýnda Ýtilâf Devletlerini gücendirmemek görüþünün aðýr ezikliðini hissetti. Oysaki onlarýn kararlarýna uymak deðil, karþý koymak lâzýmdý. Ýþte Anadolu’ya bu gaye ile gidiyordu. Mustafa Kemal Paþa’nýn Ýstanbul’dan ayrýlýrken yakýn arkadaþlarýna söylediði þu sözler bu bakýmdan büyük önem taþýmaktadýr: “Düþman süngüsü altýnda milli birlik olamaz. Ancak hür vatan topraklarýnda memleketin istiklâli ve milletin hürriyeti için çalýþýlabilir. Bu gayeyi tahakkuk ettirmek üzere Anadolu’ya gidiyorum”.

  11. murat, yazik olan ne biliyormusun…
    ezbere dayali bilgi, hic bir ise yaramiyor…
    maalesef bu yazdiklarin uzerine kitaplar dolusu yorum, aciklama ve ek bilgi eklendi, guncellestirme, soyutlastirma, icsellestirme, genellestirme ve istirna, ornek kavram gibi ogeleri birbirinden ayirma gibi yetenekler, sadece ezber olunca gelismiyor…

    bu sitede yazan bazi arkadaslarimizin eksikligi de orda…

    bir insanin hayatinin ucuzlugu burdan kaynaklaniyor…
    anayasa varken, cinayete ‘arguman’ bulabilmek burda yatiyor…Irkci bir takim tezler burda yatiyor. Muslumanligi ve Milliyetciligi karistirmak, burda yatiyor. Turkiyeyi bu gibi dar aciklamalara zorlamak burda yatiyor. konulari karistirmak, burda yatiyor…hemfikir olmadigin bir insanin oldurulmesini anlayisla karsilamak, burda yatiyor!

LAAT EEN REACTIE ACHTER

Please enter your comment!
Please enter your name here